Cuma, Nisan 24, 2009

Resim Çizdim Ben (:

Dün akşamüstü can sıkıntısı'ndan ötürü böyle bir şey karalamıştım masanın üstündeki küçük not kağıdı'na. Bir şey çizmek için değil de elim boş kalmasın diye alınca kalemi ele böyle saçma bir şey çıkıyor ortaya. :D


Bugün de yine canım sıkıldı. Cebimde buldum bu not kağıdı'nı ve tarayayım, bilgisayar'a atayım dedim. Dedim madem ben bunu taradım, bilgisayar'a attım o zaman bir de düzenleyeyim ve daha da güzelleştireyim. Photoshop'u kullanaraktan taranmış resmimi temizledim. Sonrasında ise can sıkıntısına bire bir gelen saçmalıklarla süsledim üstüne bir de püsledim.

Sonuç;

Perşembe, Nisan 23, 2009

Kutlu Olsun!


23 Nisan diyince aklıma gelir hep, hala hatırlarım. İlkokul'da, kaçıncı sınıftaydım hatırlayamıyorum ama 3. sınıf'ta olabilir kuvvetle muhtemel. 23 Nisan kutlamaları için okul içinde o bildiğimiz şiirli, oyunlu törenlerden düzenlenecekti. Öğretmenimiz bu törenler için görevleri dağıtıyordu. Genelde atılgan ve ön planda olan bir yapım olmadığı için o zaman da hep görev almamak için sessiz sessiz duruyordum bir köşede, görev dağıtımı tamamlanınca bir "oh" çekecektim kurtulduk diye. Ama tabi öyle olmadı, beni ve Fulya isminde bir arkadaşı sunucu olarak seçti öğretmenimiz. Fulya da sınıfın en güzel kızlarından ama şımarık bir arkadaştı. Buraya kadar tamam da, hala daha anlam veremediğim bir konu var. Programı sunarken ben "damat" Fulya ise "gelin" rolünde olacakmışız. Öğretmenimizin şimdi kulakları çınlasın, çok severdim kendisini ve hala arar sorarım ama o damat-gelin mevzusunu ne akla hizmet istedi bilmiyorum :D Damatlık almıştık o güne özel, papyon'u falan da vardı vallahi Allah var çok da yakışıklı olmuştum. Program'ı öyle sunmuştuk işte Fulya'yla, o da gelinlik giymişti falan.

Güzel bir anıydı işte böyle. Şimdilerde neşe dolamıyoruz artık 23 Nisan'da ama olsun, neşe dolan çocukları görüyoruz yetiyor.

Bir de şey vardı ya, Çarkıfelek'i Tarık Tarcan sunuyordu o zamanlar. Şimdiki gibi cıvık bir program değildi yani, izliyorduk ailecek. 23 Nisanlarda çocuklar yarışıyordu. Ve yanlış hatırlamıyorsam en büyük ve dikkat çekici ödül "robot" idi. (:

Barış abimizin dediği gibi; Bugün bayram erken kalkın çocuklar.. (:

Pazartesi, Nisan 20, 2009

İlk Mim İlk Heyecan

Sevgili H.Y. Ergün tarafından mimlenmişim. Blog yazmaya başlayalı çok fazla bir süre olmadı, aksine henüz çok başındayım bu yolun ve acemisiyim elbette. Blog yazmak istememdeki amaç da tamamen kafamı boşaltmak, ve derdimi, kederimi, sevincimi, neşemi tıpkı bir dost'a anlatır gibi buraya dökmek ve rahatlamak. Blog yazmanın güzel yanlarından biri sanırsam, bir dost'a anlatır gibi yazdıklarınız bir çok dost'a ulaşıyor ve içlerinizden sesinize ses olanlar çıkıyor, yorumlarıyla eşlik ediyorlar size.

Neyse, mim'in konusu "Ben, bu köşeyi severim."

Biraz düşününce aklıma ilk gelen ve en belirgin köşe sevdam, evde oturma odası'ndaki köşemdir. Televizyon izleyen biri değilimdir. İzliyorsam da ya maç vardır ya da beğenerek izlediğim bir iki program. Oturma grubuyla pek aram yok, oldukça rahat olmalarına rağmen. Televizyon'un önünde, üç tane yan yana sıralanmış sandalyedir benim köşem. Bir misafir falan yoksa evde, uzanarak izlemeyi severim TV'yi ve bu sandalyelerin üzerine uzanırım. Nedense daha bir rahat ediyorum orada. İşin sırrı sandalyelerde mi, TV'ye olan yakınlıkta mı yoksa bulunduğu yerde mi bilmiyorum ama evde en sevdiğim köşelerden biridir o köşe.

Kendi odamda ise formalarımın, atkılarımın asılı bulunduğu duvar çok özel bir köşedir benim için.

Bunlar dışında aklıma gelen de yok, çünkü hani otobüslerde falan da pencere kenarıdır koridordur pek farketmez benim için. O tür takıntılarım yok, sandalyelerim ve duvarım yetiyor bana. Seviyorum onları (:

Şimdi bu mim'i paslamak gerekiyormuş, daha henüz çaylak olan biri için zor bir durum aslında. Ama blog'umu takip eden bloggerlardan biri olan ve blogunu da ilgiyle takip ettiğim cesetizleri♀ 'ne paslayayım. Mimle tanışmamı sağlayan H.Y. Ergün 'e de teşekkürlerimi sunayım bir kez daha.

Pazar, Nisan 19, 2009

Lider Geliyor Lider!


İstanbul'a gidiyorum. Otobüsüm 03:00'da kalkacak ve sabahtan beri zaman geçmiyor. Sivasspor'un da puan kaybetmesinden sonra daha bir heyecan bastı. Lider olma şansını yakaladık ve Allah'ın izniyle de liderliği alıp, sezon sonuna kadar bırakmayacağız. Şu saatten sonra kimse ilgilendirmiyor bizi, kendi işimizi kendimiz göreceğiz. Galatasaray ve Fenerbahçe koptu gitti zaten, Trabzon da ilgilendirmiyor bizleri. Şampiyonluğun formülü basit, kazandığımız sürece zirvedeyiz. Bunu yapacak güç, inanç her şey var. Maçın biletleri daha bugünden bitti, taraftar hazır.

Allah'ın izniyle güzel futbol, güzel skor ve tribün adına güzel bir şovla yedi cihan'a kapak yaparcasına haykıracağız Dolmabahçe'den.

Şampiyonluk hasretiyle çok çile çektik
Geceleri uyumadan sabahlar ettik
Uçurumlara düşmeden tut elimizi
Şampiyon ol Beşiktaş'ım mesud et bizi

Cumartesi, Nisan 18, 2009

Sen Sustukça..


Sen sustukça;
Sokak arasında
misket oynayan çocukların,
birbirlerine nanik yapıp
masum gülüşlerinde aradım seni...

Sen sustukça;
Karlı bir pazar sabahında,

sıcak simit ve çay'ın verdiği
sıcaklığı
içine çekerken ki halinde aradım seni...


Sen sustukça;

"Seni seviyorum" dediğim zaman,

"bende seni seviyorum" deyişinde aradım seni...

Sen sustukça;
Bende sustum,

bu kez kendimde aradım seni...


13/11/2006 00:21

Fotoğraf : http://miss-deathwish.deviantart.com/art/shut-up-108266492

Cuma, Nisan 17, 2009

Sonunuz Böyle Ola :P

Mailim'e geldi. Güzel olmuş be. Yakışmış yani :P

Pazar, Nisan 12, 2009

Bir Harmanım Bu Akşam






Sorum yok soranım yok
Yolum yok yordamım yok
Bir çıkmaz sevdadayım
Çekip vuranım yok

Günüm yok güneşim yok
Uykum yok düşlerim yok
Kın olmuş susuyorum
Bir tek sırdaşım yok

Çektiğim acıların demindeyim bu akşam
Pişman desem değilim
Bir harmanım bu akşam

Her gecenin sabahı
Her kışın bir baharı
Her şeyin bir zamanı
Benim dermanım yok

Fikret Kızılok

Cumartesi, Nisan 11, 2009

Dardy: Doğum Günü Çocuğu


1985'ten beri hayata karşı olan haklı mücadelemde 24. senemi doldurmuş bulunmaktayım. Şu mübarek doğum günümde akşamı evde yalnız geçirdim. İyi de geldi bu, şöyle bir geriye baktım da tamam 24 sene bitti iyi güzel ama ne yaptım ne yapamadım diye düşündüm. Bir sonuç çıkartamadım elbette ama sanırım sil baştan yaşamam gereken yıllarım var. Neyse, 24 senenin muhasebesini bir gecede çıkartamayacağımıza göre biz önümüze bakalım. Tanıyan tanır, bilen bilir ki doğum günü denen olaydan pek hazzetmem ben. Kendime yapılınca hazzetmem, yoksa çok severim birilerinin doğum günüsünü kutlamayı, hediye vermeyi falan. Her ne kadar çevremizce bilinse de bu huyumuz yine de bugüne özel süprizler hazırlamaktan vazgeçmiyorlar. İş yerinde Beşiktaş logolu bir pastayla kutladılar doğum günümü. Dünden biliyordum ben bu durumu, öğrendim ne yapacaklarını ama çaktırmadım. Bir daha da önceden öğrenirsem böyle süprizleri fenerli olayım. Yahu zaten bir süprize maruz kalınca ne yapacağımı şaşırıyorum, kalıyorum öylece. Bu yetmezmiş gibi süprizi önceden bilince, bilmiyormuşcasına şaşırma rolü de yapmam gerekiyor. Bugün iyi yaptım ama, çok güzel şaşırdım.

Sevmiyorum etmiyorum ben bu doğum günlerini ama senede bir gün de olsa hatırlanmak sevindirik ediyor insanı be. Yanımda olanlar, uzakta olanlar, yanımda olması gerekirken uzakta olanlar, uzakta olup da yanımda olanlar ya da bunlardan birisinden biri olmayı tercih etmeyenler. Hepinize teşekkürler, iyi ki varsınız.

Pazar, Nisan 05, 2009

Yaşamdan Dakikalar

Bu hafta AÖF sınavlarım olmasından kelli klasik Cumartesi gecesi sabahlamalarım ve Pazar günü öğleden sonra uyanmalarım olamadı. Dün sabah 09:00'da Türk Siyasal Hayatı ve Sosyal Politika derslerinden girdim sınava. Sınava gireceğim okul evime 10 dk'lık mesafedeydi çok şükür. Ama öğleden sonra 14:30'da Kamu Maliyesi dersinden gireceğim sınav, ÇOMÜ'nün Terzioğlu Kampüsü'ndeydi, -ki benim evimle anya konya meselesi gibiydi bu durum. Tıklım Tıklım dolu olan otobüslerden ötürü geç kalma korkusu da yaşadım biraz. Neyse ki yetiştim ve bu sınavı da halledip çıktım salondan. Şehre dönüş için yine tıklım tıklım dolu olan otobüs eziyetini çekmek zorundaydım. Dolu geçen otobüsleri taşlayasım var artık, o derece :D

Bu sabah da yine 09:00'da Türk Vergi Sistemi ve İdare Hukuku'ndan girdim sınava, okul yakındı yine evime. Sınav çıkışı fırına uğrayıp bir şeyler de aldım kahvaltılık. Uzun zamandır yapmadığım kahvaltı keyfini yaptım eve gelince. Atv'de Yaşamdan Dakikalar da yeni başlamak üzereydi şansıma. Her ne kadar Hıncal Uluç'tan nefret etsem de Sunay Akın için, Haşmet Babaoğlu ve Nebil Özgentürk için izlemeye çalışıyorum bu programı. Çok hoş sohbetler oluyor, çok güzel tanıtımlar yapılıyor. Özellikle kültür ve sanat adına tabii.. Bu haftaki programı Sebahattin Ali'nin 61. Ölüm Yıldönümü anısına açtılar. Birbirinden güzel Sebahattin Ali şiirlerini besteleyen Ali Kocatepe'nin piyano eşliğinde sunumuyla. Dikkatimi çekenlerden biri, bir zamanlar Sezen Aksu'nun da seslendirdiği Çocuklar Gibi şiiri oldu..



Bende hiç tükenmez bir hayat vardı
Kırlara yayılan ilkbahar gibi
Kalbim hiç durmadan hızla çarpardı
Göğsümün içinde ateş var gibi

Bazı nur içinde, bazı sisteyim
Bazı beni seven bir göğüsteyim
Kah el üstündeydim, kah hapisteydim
Her yere sokulan bir rüzgar gibi

Aşkım iki günlük iptilalardı
Hayatım tükenmez maceralardı
İçimde binlerce istekler vardı
Bir şair, yahut bir hükümdar gibi

Hissedince sana vurulduğumu
Anladım ne kadar yorulduğumu
Sakinleştiğimi, durulduğumu
Denize dökülen bir pınar gibi

Şimdi şiir bence senin yüzündür
Şimdi benim tahtım senin dizindir
Sevgilim, saadet ikimizindir
Göklerden gelen bir yadigar gibi

Sözün şiirlerin mükemmelidir
Senden başkasını seven delidir
Yüzün çiçeklerin en güzelidir
Gözlerin bilinmez bir diyar gibi

Başını göğsüme sakla sevgilim
Güzel saçlarında dolaşsın elim
Bir gün ağlayalım, bir gün gülelim
Sevişen yaramaz çocuklar gibi

Dağlar, melankoli de diğer dikkatimi çeken şiirleri ki yine bir zamanlar Nükhet Duru seslendirmiş bunları (: Haşmet Babaoğlu, Reha Erdem'in Hayat Var isimli sinema filminden bahsetti, övdü. Nebil Özgentürk de, Ali Özgentürk'ün Yengeç Oyunu isimli filminden bahsetti. Bu iki filmi izlemek istiyorum mutlaka. Hıncal Uluç da, Sürmanşet tiyatro oyunundan bahsetti, Erkan Can oynuyor. Ve maalesef tiyatro olsun, çeşitli sergiler olsun hep kıskandığım ve "Neden İstanbul'da değilim?" diye isyan ettiğim durumlardan biri. Bakalım, belki gelecekte sıkça gidip gelecek ya da orada yaşayabilecek bir imkan buluruz kendimize, şimdilik heveslenmekle yetinelim.

Şimdilik yetsin bu kadar, birazdan son sınavıma girmek için yollara düşücem. Eve döndüğümde ise sınavların bitmesini beklediğim film keyfimi yapıcam nihayet.

Sağlıcakla..

  © Blogger templates Brooklyn by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP