Çarşamba, Eylül 23, 2009

A Moment to Remember




2004 Kore yapımı bir film. Bitli Limon'da Kore filmleri için yapılan tavsiye sonucu merak edip izledim aslında bu filmi ve pek de beğendim. Pek de etkiledi beni açıkçası. Bizim eski Türk filmlerimizdeki gibi fakir ama gururlu, bir o kadar da dediğim dedik kaba marangoz ustası bir yağız delikanlı (Cheol-soo). Bir de babası, bu delikanlının iş vereni olan zengin bir fabrikatör kızı (Su-jin). Kız, yeni ayrılık yaşamış, depresyonda iken filmin esasoğlanını görüyor aşık oluyor ve bir şekilde karşılaşıp tanışıyorlar sonra da aşkları büyüyor, evliliğe kadar gidiyor. Fakat kızımız Alzheimer hastası olduğunu öğreniyor ve filmin dokunaklı kısımları buradan sonra başlıyor. Daha fazla da anlatmayayım, tavsiye edeyim izleyin.

Filmden bir replikle bitireyim;

Cheol-soo'nun Su-jin'e ardarda sorduğu iki soru. Soru değil aslında ya neyse...

- Sadece insanları öldürmek veya bir şeyleri çalmak mı günahtır?
- Bu çocuğa yapılan da günah. Onun yaralarını kim iyileştirecek?

P.S: Kız çok güzel dimi? (:

Pazartesi, Eylül 21, 2009

Hayırlı Bayramlar

Bayram...Güzel tabi.
Öncelikle, Ramazan ayı'nda tuttuğumuz oruçların, ettiğimiz duaların kabul olması dileklerimle burayı okuyan okumayan herkesin Ramazan Bayramı mübarek olsun.

Düğün hazırlıkları bir yandan, çeşitli sıkıntılar bir yandan derken Ramazan ayı biraz katakulli'ye geldi bizde bu sene. Nasıl geçtiğini anlamadık bile ki bir bakmışız bayram gelmiş. Tabi bayram geldi gelmesine de bir söz vardır "bayram gelmiş neyime, gelse de şeyime gelmese de..." gibi, biraz öyle oldu bu bayram da. Malum, artık eski bayramlar da yok. Senelerdir birbirini tekrarlayan aynı senaryolar; Dayı ve teyze ziyaretleri, mezarlık ziyaretleri ve evde bekleyip gelen üç beş misafirin ağırlanması...Sohbetler de hep aynı elbet. Şükür ki bu bayram bir düğün muhabbeti var da konu oraya kayıyor bir farklılık oluyor bizim için.

Evet, bayramları sevmiyorum. Bu bayramı hiç sevmedim özellikle. Ekim'in başındaki düğünü de atlatıp bir an önce kaçıp gitmek istiyorum artık, çok bunaldım ve belki daha çok bunalacağımı bilsem de 15 ay askerlik yapmayı bile göze aldım ki saldım bir çok şeyi. Evdekiler köye akraba ziyaretine gitti, abim yengemle akraba ziyaretine çıktı, evde kalmak istedim ben. Çok yakın akrabaları ziyaret ettim nasılsa dün, daha fazla insan görecek durumum yok, çekemicem kimseyi (:

Tekrardan, okuyan okumayan herkese hayırlı bayramlar, her şey gönlünüzce olsun sevdiklerinizle beraber daha nice mutlu mesut bayramlara..

Perşembe, Eylül 17, 2009

1 Kız 1 Erkek



Genelde öğrencilerin takıldığı bir cafede başlıyor serüven. Genç ve kendi halinde bir erkek, cafe'nin sıkı müdavimlerinden. Kendi mekanı gibi adeta... Öyle ki kendisine ait bir panosu var cafe'nin duvarında, mantar pano. Muhtelif yerlerde okuduğu ve beğendiği şiirleri, anlamlı sözleri bu panoya itinayla iğnelerdi. Cafe'ye gelen giden okusun diye...Evet okunuyordu, beğeniliyordu hatta severek takip edenler bile vardı. Sevgililer birbirlerine şiir armağan ederdi bu panodan...Kimisi platonik aşkına açılmak için bir şiir seçerdi, kimisi de ayrıldığı sevgilisinin ardından ağlamaklı olurdu okuduğu bir şiirin üzerine...Herkes kendine ait bir şeyler bulurdu bu panoda, bu yüzden de çok sevilirdi ya..

Günlerden bir gün, yine şiir asmak için panoya geldi erkek. Bir şiir çarptı gözüne, farklıydı. Kendi notu değildi bu şiir. Şaşırdı ama pek üzerinde durmadı. Cafedekilerden biri eklemiştir diye düşündü ki öyleydi de. Fakat ertesi gün bir şiir daha gördü kendine ait olmayan ve bu şiirler her gün bir fazlalaştı. Bu şiirlerin, kendi şiirlerine bir cevap olabilecek nitelikte oluşu dikkatini çekti, şaşkınlığı daha da arttı. Kimdi bu şiirleri panoya asan? Cafedeki bir kaç arkadaşına sordu ama görmemişti kimse, fark etmediler belki de...Ertesi sabah erkenden geldi cafeye ve kuytu bir köşeye oturdu, beklemeye başladı. Uzunca bir süre de bekledi...Artık ümidini kesmek üzereyken kısa boylu, düz ve uzun saçlı beyaz tenli güzel bir kızın panoya yaklaştığını gördü. Kız, çantasından çıkardığı küçük not kağıdını panoya iğneledi ve okuluna gitmek üzere cafeyi terketti. Erkek heyecanla panoya koştu ve şiiri okudu. Yüzünde bir tebessüm belirdi, kalp atışları hızlandı. Panoya astığı bir şiirin devamı gibiydi sanki, umut dolu, sevgi dolu...Kendisi de bir şiir iğneleyip cevap beklemeye başladı. Yaklaşık bir ay kadar bu şekilde şiirleşti erkekle kız, pano doldukça yeni bir pano eklendi duvara. Şiiri asan cevabını bekliyordu, sırayı bozmak da yoktu; bir erkek bir kız...

Bir ay sonra erkek, şiir yerine bir saat yazdı küçük not kağıdına; "20:00'da pano önünde.." diye. Şiirlerine cevap veren bu kızı tanımak istiyordu artık. Kız da sevindi bu tanışma isteğine, "neden olmasın" dercesine oradaydı, panonun önünde. Kısa bir süre bakışakaldılar göz göze, sonra el sıkışıp merhabalaştıktan sonra bir masaya oturdular. Heyecandan konuşamıyorlardı pek ama klasik tanışma sırasında olabilecek diyaloglarla rahatlatıyorlardı kendilerini. Kız fazla kalamayacaktı, erken ayrılmak zorundaydı. Telefon numaralarını aldılar birbirlerinin zira artık bir şekilde iletişim halinde olmaları gerektiğini düşünüyordu her ikisi de...Okullar tatile gireceğinden ötürü her ikisi de memleketlerinde olacaklardı.

Aradan zaman geçti, bazen e-mail ile çoğu zaman sms ile kaynaştı kız ve erkek. Gün içerisinde çokça kez mesajlaşarak birbirlerini tanımaya çalışıyorlardı belki de. Kız soruyordu erkek hakkında merak ettiğini, bilmek istediğini ve erkek cevaplıyordu ya da tam tersi. Yalan yoktu, dürüsttü ikisi de ve olabildiğince samimi...Şiirleşmeler telefon aracılığı ile de devam ediyor, son derece mutlu vakit geçiriyorlardı. Her ikisinin de geçmişten kalma yaraları ve binbir türlü dertleri vardı fakat bu mutlu ve umutlu tablo derdi kederi süpürür cinstendi. Erkek heyecanlıydı, bir mucize gibi görüyordu kızın gelişini. Kız ise temkinli, yarası daha tazeydi onun ve üstelik kanıyordu sık sık. Acısa da unutmak istiyordu yarayı, erkekten aldığı enerji ve huzur ile üflüyordu yaraya belki geçer umuduyla...Zaman hızlı geçiyor ve kendilerini bir anda ilişkide buluyorlardı. "Can"ları oluyorlardı birbirlerinin...Kız sık sık "Ne düşünüyorsun?" diye soruyordu erkeğe, erkeğin cevabı belli; "Seni!" Cevap olsun diye değil, gerçekten kızı düşündüğü için...Zaten kız uyarıyor, "bu soruya alış, yanında olsam her an sorabilirim bu soruyu ama hiiç diye bir cevap kabul etmem bilesin"

Gel zaman git zaman daha da kenetleniyorlar birbirlerine, büyütüyorlar sevgilerini lakin kızın geçmişten kalma yarası kanamaya devam ediyor, bir takım baskı görüyor çevresinden. "Korkuyorum ama yılmayacağım" diyor erkeğe, erkek de güven vermeye çalışıyor kıza. Erkek umutlu, inanıyor kıza, biliyor ki mutluluk o'nda...Öyle ki, kızın bir daha asla aşık olamayacağını da biliyor, "aşk çok da önemli değil" diyor, devam ediyordu.

Okullar açılıyor ve uzun zaman sonra ilk görüşme anı! Müthiş bir heyecanla kucaklaşıyorlar fakat lâl kesiliyor ikisi de, gün boyu sessiz bir şekilde bakışıyorlar, gülüşüyorlar, şaşırıyorlar "nereden nereye" diyerek...Kitapçı'ya uğruyorlar, raflarda dikkatlerini çeken kitapların herhangi bir sayfasından güzel bir söz ya da şiir armağan ediyorlardı birbirlerine.

Erkek;
"her gün bir yerden göçmek ne iyi,
bulanmadan donmadan akmak ne hoş ...
dünle beraber gitti cancağazım ne varsa düne ait,
şimdi yeni şeyler söylemek lazım"

Kız;
"Alfabede seni tanımlayacak kelime bulamıyorum,

Kifayetsiz kalıyor cümleler, yeni bir dil keşfediyorum"

...ve daha niceleri.

Bu mutluluk, huzur geleceğe ait hayalleri de yanında getiriyor elbette. Kız her ne kadar "çok fazla geleceği düşünmemek" lazım dese de erkek "bunu yaparız, şuraya gideriz vs." şeklinde türlü türlü hayaller kuruyor kendi kafasında. Geçmişi düşünmeyi sevmiyor çünkü fakat kız ise tam tersi, kopamıyor geçmişinden...Kızın kafasının karışıklığı ilişkiye etki etmeye başlıyor artık, gitgide sessizleşiyor kız. Geçmişi rahat bırakmıyor onu, baskılar artıyor, kız daha da bunalıyor. Erkeği de çok seviyor, çok sevdiği için de üzülmesinden korkuyor. İleride daha da kötüye gideceğini düşünüp bir şekilde uzaklaşmak istiyor erkekten...Erkek şaşkın, aradaki soğukluğun sebebini anlamaya çalışıyor ama bir sebep bulamıyor. Soruyor, cevap alamıyor. Derken kız patlıyor, "artık olmuyor" diyor. "Olmayan ne?" diye soruyor erkek, "ben ve karışıklığım, seni bunların içinde sokamam, hakkım yok" diyor kız. Erkek kızıyor, "ben bir çok şeyi, bana aşık olmamanı bile göze almışken, neden, ne yaptım ben?" diye soruyor ısrarla ama cevap aynı...Tüm hayatı alt üst oluyor adeta erkeğin, yaptığı planlar, kurduğu hayaller bir bir yok oluyor. Ağlıyor erkek, çaresizliğine...Daha önce de yaşamıştı ayrılık ama yıkılmamıştı bu kadar. Kız, ilişkilerinin boyutunu "başlangıç" olarak tanımlasa da erkek bağlanmıştı çoktan. Kızın sevgisine, samimiyetine ve o tertemiz yüreğine...

Erkek perişan, bitkin ve hiç olmadığı kadar sessiz..Şiirlerde, şarkılarda kızı buluyor mutlak, gözleri doluyor..."Yazık ettin!" diyor yarım ağızla, içten içe ağlıyor...

Bir erkek çok seviyor ama bir kız gidiyor...

Pazar, Eylül 13, 2009

Uzak Bir Gölge




Sevişirken soğuk,uzak bir mevsim
Aramıza sızdı sevgilim..

İnciniyor,inciniyor bir şeyler

Aramızda sanki sevgilim..
Uzak bir gölge düşmüş üstüme

Yetişemem artık ben sana..

Acıyla ve tutkuyla bakıyorsun gözlerime

Kayıp bir çocuk gibi bakıyorsun gözlerime

Susalım sular gibi suskun,karışalım geçmişe

Bizi bize verse sessizlik..

Unutuyor ellerini ellerim

Unutuyor beni yüreğin..

Siliniyor,siliniyor sevgimiz

Yaşanmamış gibi sevgilim..

Buz kesmiş iki ırmak kavuşamaz birbirine

Yabancı iki yalnız sığınamaz birbirine

Elveda yorgun heyecanım,ıssızlığım elveda

Seni yolcu ediyorum hayata...

..diye mırıldandı kadın, uzaktan.
adam çaresiz, sessiz ve anlamlandıramamaların tam ortasında, bitkin.
"mahvettin sen beni.." dedi adam,
sorguladı kadın, "ne demek şimdi bu?"
adam sustu, "bir şey demek değil, içimden geçti öyle."
sustu kadın.
bir daha hiç konuşmamak üzere sustu.
"al yalnızlığını gel, sıkılmayız. senin yalnızlığın, benim yalnızlığımla konuşur. biz ikimiz susarız.." demişti kadın, güzel günler öncesinde.
kadın sustu, yalnızlığını da susturdu!
adam karanlıkta, dilinde bir şarkı;
"ölümse korktun savaşsa hep kaçtın
vur kendini korkulardan hadi al
sen bir suydun sen bir ilaçtın
hoşçakal canımın içi, hoşçakal"

Cuma, Eylül 04, 2009

Hintli ve Akrep

BiGaripWomen paylaşmış, çok güzel çok beğendim ve müsadesiyle burada paylaşıyorum bende.

--Hintli bir adam suda bata çıka ilerlemeye çalışan bir akrep görür. Onu kurtarmaya karar verir ve parmağını uzatır ama akrep onu sokar. Hintli tekrar akrebi sudan kurtarmaya çalışır ama akrep onu tekrar sokar. Yakınlardaki başka birisi ona, onu sürekli sokmaya çalışan akrebi kurtarmaya çalışmaktan vazgeçmesini söyler.

Ama Hintli adam şöyle der:"Sokmak akrebin doğasında vardır. Benim doğamda ise sevmek var. Neden sokmak akrebin doğasinda var diye kendi doğamda olan sevmekten vazgeçeyim?" Sevmekten vazgeçmeyin. İyiliğinizden vazgeçmeyin. Etrafınızdaki insanlar sizi soksalar da!--

Perşembe, Eylül 03, 2009

Onu yapmayacaktın işte Jamal!

Slumdog Millionaire'yi izlemiştim geçen gece. Güzel filmdi, hoş filmdi eyvallah şimdi burada filmle ilgili eleştiri falan yapmayacağım ama tek bir sitemim var, demeden geçemeyeceğim. Filmi izleyenler fotoğraftaki sahneyi hatırlarlar. Esasoğlan Jamal, hacetini gideriyor gayet cool bir şekilde ve bir helikopter sesi duyuyor. Dışarıdan gelen seslerden anlıyor ki, hayranı olduğu ünlü bir şarkıcı geliyor. (ismini hatırlayamadım, bizim Tarkan gibi bir şey işte :P) Yanında taşıdığı fotoğrafı çıkarıp imza almaya gidecek ama kardeşi Salim üzerinden kilitliyor bunu, çıkamıyor haliyle. Ve işte benim bittiğim an! Bir elindeki fotoğrafa bakıyor bir de az evvel hacetini giderdiği deliğe...Tabi ben anladım ne yapacağını, Rıdvan Dilmenvari "yapma Jamal, yapmaa" diye bağırıyorum... Burnunu tıkıyor ve cumburlop dalıyor deliğe, dışarıda ise boydan boya b.k'a bulanmış bir şekilde çıktığını görüyorum ki, bir ekrana bakıyorum bir elimdeki doritoslara...Midem kalktı yahu, yiyemedim. Ve ben, bir şey atıştırmadan izlediğim filmden de bir şey anlamam :D

Hatırladım yine kötü oldum, o sahne olmayaydı negzel olurdu değil mi? Aslında bir yandan da sosyal mesaj veriyor o sahne, "insan, sevdikleri uğruna neler yapar?" sorusunun cevabı gibi ama yerim öyle sevgiyi, olmaz olsun :P

  © Blogger templates Brooklyn by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP