Pazar, Nisan 11, 2010

OnBirSıfırDört!

Yirmibeş yılın telafisiz yürek savaşçısı
Yirmibeş yılın yıkılmayan bir pençe Dardy'si
1985'te başlar ilk doğumun sancısı
Son nefeste yine var...

Yaş oldu 25. Çeyrek asırdır nefes alıp veriyor bu bünye ama hala bir "Neredeyim ben? Neden buradayım?" modunda. Hayatını bir rayına oturtamamasından ötürü elbet. Kim oturtmuş ki değil mi? Bunu da biliyor. Biliyor bilmesine de, işte...
Çevrem de neden az insan barındırdığımı da böyle günler de idrak ediyorum, onaylıyorum kendimi. Samimiyetsizce davranışlardan uzak kalmaya çabaladığım için herkese, bana da öyle davranılsın istiyorum. Arayıp sormayıp sadece işi düşünce, sıkışınca kapımı çalanlardan kaçmışımdır hep, uzaklaştırmışımdır hayatımdan. Az olsun, öz olsun misali...
Doğum günüm ya bugün. Şu saate kadar kutlayanlara bir bakıyorum da, yukarıda yazdıklarım konusunda haklılığımı gösteriyor. Bir Facebook'un hatırlatması sonucu ayıp olmasın diye prosedürden kutlayanlar var -ki bunların içinde akrabalarım dahi var, ne yazık. Bir de işte az olsun öz olsun dediklerim, özlerim var. Benim bugüne diğer günlerden ayrı bir önem vermediğimi bildikleri halde, mutlu etmek için ellerinden geleni yapanlar var. Zaten diğer günlerde de beni hep mutlu ettiklerini bildikleri halde hem de...
İşte burada cevap buluyorum yazının başında sorduğum sorulara; -Buradayım, dostlarımın, sevdiklerimin, özlerimin yanında, arasında...
İyi ki varsınız!

Perşembe, Mart 11, 2010

Son.


"Rather than love, than money, than fame, give me truth."
Henry David Thoreau

Salı, Mart 02, 2010

Biliyor musun Nereden Geliyorum?

Biliyor musun Nereden Geliyorum?

Oradan:
senin gideceğin yerden-
en dibinden
acıların
en içinden
sevinçlerin:
ikimizin gideceği yerden.

Oradan:
ikimizin olduğu yerden-
çevremizden gelen
etkilerden sıyrılıp,
kendiliğimizden
oluştuğumuz yerden.

Oradan:
bizim yerimizden-
ikimizin de geldiği yerden:
yenilgiden
üzüntüden
ye...şillikten
mavilikten.

Biliyor musun
nereden?

Yaşamın en dibinden.
İçtenliğin en içinden.

Sen ve ben
neden
gelmişsek ve gideceksek
o yere, o yerden
kendiliğimizden,
gideceğiz ve geleceğiz
o yere
yeniden-

Sen ve ben
yeniden ve yeniden.

senin elin
serin elin
benim elim
derin elim

senin elin
benim elim
benim elim
senin elin

senin elim
benim elin

dingin elin
suskun elim

Gidiyorsun:
Bütün ışıklarımı göndersem seninle
aydınlanır mısın?

Gidiyorsun:
Bütün sevinçlerimi göndersem seninle
mutlanır mısın?

Gidiyorsun:
Bütün hüzünlerimi göndersem seninle
üzülür müsün?

Gidiyorsun:
Bütün acılarımı göndersem seninle
yıkılır mısın?

Ben
üzüntülü ve yıkık
kalırken
sen
aydınlık ve mutlu
git
ışıklarımla ve sevinçlerimle:
üzülme
yıkılma
aydınlan
mutlu ol.

ışık ol
aydınlık ol
sevinç ol
mutluluk ol.

Bırak bana
hüzünleri, üzüntüleri
acıları, yıkımı-
al götür
ışıkları, aydınlığı
sevinçleri, mutluluğu.

Gidiyorsun:
Bütün kendimi göndersem seninle
götürür müsün?

Bak, denizdeyim
diyecektim:
bir serin ürperti
yaladı geçti dalgaları-
diyemedim.

Zaten
yoktun ki.

Kim bilir
nasıl kuru, nasıl tozlu
nasıl gürültülü-
ama, belki
nasıl da renkli, nasıl canlı
nasıl dingin
bir yerdeydin
günboyu.

Şimdi son pırıltılar çekilirken
suların üstünden
sen, belki
nasıl kuru, nasıl cansız
nasıl boğucu
bir yerdesin-
ama, belki de
nasılsa renkli, canlı, dingin-
yerliyerindesin.

Ama
yoksun ki.

Bak, denizdeyim
diyeektim-
diyemedim.

Oraya
senin olduğun yere baktım.
Bir serin ürperti gibi
yaladı geçti dalgaları
o eski deyiş:
How do I love thee?
Let me count the ways-

Gördüm seni.
Geldin gözümün önüne:
nasıl da duru, nasıl arı
nasıl canlı-
kuru, cansız, boğucu
yerinde,
bütün bezginliğinin içinde
denizde gibiydin.

Ama
yoktun ki.

Bak, denizdeyim
diyecektim:
bir ıslak esinti
düştü dalgaların üstüne-
diyemedim.

Zaten
yoktun ki.

Yokum ben sensiz
yoksun sen bensiz

benimle sen
seninle ben

Var mısın?
Yok musun?

Yok musun?
Var mıyım?

Orada
beni düşünüyorsun
Hissettim bunu:
Bir şiddetli rüzgar gibi
aşarak tepeleri
geçerek boğazları
ulaştı buraya
geldi dokundu bana
düşünmen beni.

Orada
beni düşünüyorsan
hissetmelisin bunu:
Bir rengarenk ışın gibi
aşarak tepeleri
geçerek boğazları
ulaşmak oraya
gelip dokunmak istiyor sana
düşünmem seni.


Oruç Aruoba

Cuma, Şubat 26, 2010

Dirildim dirildim, öldüm.

Bir blogum var benim değil mi ya? 20 gün olmuş yazmayalı...Blogumu unutmadım tabii ki ama yazacak şeyim yok. Yazacak çok şey var aslında ama yazacaklarımı toparlayacak kafa yok bende (: Düzlüğe çıkmak için tırmalarken kendini çukurda bulmak deyimi vardır ya, bana gayet uygun işte bu sıralar. Hep olmak isterken hiç olmak ya da...

Geçen Pazar İstanbul'daydım maç için. Her ne kadar sabahında sinir, stres yüklü olsa da gün güzeldi, iyi geldi hava değişimi.

Kısaca Dardy;
yorgun - argın - kırgın - sıkkın - bıkkın - karmaşık - çapraşık - bi garip - uykusuz - az biraz ruhsuz - çokça suskun - bazen Beyaz - paso Siyah - umutlu - yalandan da olsa; mutlu.

Cumartesi, Şubat 06, 2010

Uçurtma Avcısı

 

Önce kitabını, ardından da filmini izledim. İkisi de müthişti. Kitap, Khaled Hosseini'nin ilk romanı ve 2003'te yayınlanıp, 2006-2009 arası 3 yıl Uluslararası Çoksatar listesine girip ödül almış. Kitap okunası, film izlenesi kısaca...

Emir ve Hasan, Kabil'de monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk... Aynı evde büyüyüp, aynı sütanneyi paylaşmalarına rağmen Emir'le Hasan'ın dünyaları arasında uçurumlar vardır: Emir, ünlü ve zengin bir işadamının, Hasan ise onun hizmetkârının oğludur. Üstelik Hasan, orada pek sevilmeyen bir etnik azınlığa, Hazaralara mensuptur.

Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları ve kaderleri, çevrelerindeki dünyanın trajedisini yansıtır. Sovyetler işgali sırasında Emir ve babası ülkeyi terk edip California'ya giderler. Emir böylece geçmişinden kaçtığını düşünür. Her şeye rağmen arkasında bıraktığı Hasan'ın hatırasından kopamaz.

Uçurtma Avcısı arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman. Babalar ve oğullar, babaların oğullarına etkileri, sevgileri, fedakârlıkları ve yalanları...

Daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasını yansıtan Uçurtma Avcısı, zengin bir kültüre ve güzelliğe sahip toprakların yok edilişini aşama aşama gözler önüne seriyor.

Uçurtma Avcısı'nda anlatılan olağanüstü bir dostluk. Bir insanın diğerini ne kadar sevebileceğinin su gibi akıp giden öyküsü...

Çarşamba, Ocak 27, 2010

Özlem



Özlemden çıkan mutluluk, garip bir mutluluktur:
bir an gelir, şöyle hisseder özlem çeken kişi:
ben buradayım; o, orada--
ama ben oradayım da;
o da, burada da...

Bunu, özleyen gibi özlenen de hissediyorsa, o anda,
mutluluk, kurulur--karşılıklı; ve, birlikte...

Oruç Aruoba
(sy. 98, Uzak)

Pazartesi, Ocak 25, 2010

Buralar soğuk...


  • Soğuk, kar, kış kıyamet geldi çattı. Çok da güzel oldu. Buz tutan yollarda ve kaldırımlarda insanların düşmemek için penguen gibi yürümelerini izlemek çok zevkli. Kendim de düştüm ayrıca kar topu oynarken. Buzla kaplı fayans zemini farketmedim ve elimde sıktığım, atmaya hazır kar topu elimde kaldı öylece. Ben tabi yerde... Dün yarım saatliğine de olsa bir delilik yapıp kayalıklar'a çıktım. Müthiş bir kuru ayaz vardı ama o soğuk öyle rahatlattı ki..
  • İstanbul'u özledim yine bu aralar. Ya da Çanakkale'den sıkıldım bilmiyorum. Belki de kendimden ama bir değişiklik şart, bir şeyler yapmak lazım. İstanbul'u ne kadar çok sevsem de, orada yaşama fikri gözümü korkuttu hep. İşim de hazır sayılır ama önümde bir askerlik meselesi var çözemediğim. Geleceğimle ilgili tüm planlarımı aksatıyor ne yazıkki, hepsini askerlik sonrasına erteliyorum. 
  • Nisan'ın ilk haftası ara sınavlar var, önümüzdeki hafta başlıyorum ders çalışmaya. Oldukça kararlı ve azimli bir şekilde, kaytarmak yok. Bir aydır falan hazırladım kendimi, internetle aramı çok çok azalttım, kullanmadığımda aramıyorum en azından. Kafamı toparlamaya çalıştım, istemeden de olsa kırdığım insanlar oldu maalesef. Askerlikle ilgili bir sorun yaşamamam için bütünlemelere ders bırakmamam gerekiyor. Bunun için de, kafam rahat bir şekilde çalışmam gerekiyor.
  • "Hayatın en hüzünlü anı mevsimine kapıldığın kişinin bahçesinde açabilecek bir çiçek olmadığını anladığın andır."
  • "Sen çok iyisin, seni üzmek istemiyorum." ne demektir ki? Manası nedir bunun? Böyle derken ne demek isterler? 
  •  "Poyraz ile lodosun farkını sordu..."sersem gibiysen lodostur" dedi... diğeri "aşık olmak gibi mi yani" dedi...ne güzeldi..." Feridun Düzağaç

  © Blogger templates Brooklyn by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP